Türkiye nüfusunun
yaklaşık % 35’i (25 milyon çocuğun üstünde) 18 yaşının altındadır (Adrese Dayalı
Nüfus Sayımı, TÜİK 2016)
Türkiye, son 20 yılda
hızlı ve önemli değişimler yaşamıştır. Zorunlu iç göç, hızlı kentleşme,
bölgesel farklılıklar, ekonomik krizler, yoksulluk, çocuk ve genç nüfusunun
büyüklüğü, işsizlik, küreselleşme, bilgi teknolojileri, aile içi şiddet, çocuk
büyütmedeki gelenekler, toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri, tutarlı çocuk ve gençlik
politikalarının ve yasal çerçevenin eksikliği, komşu ülkelerde savaş ve ülke
içi ve dışı silahlı çatışma gibi olguların tümü Türkiye’deki çocukların durumu üzerinde rol oynamaktadır.
Her türlü hukuki ve
politikaya yönelik gelişme, Türkiye nüfusunun üçte birini oluşturan çocuklarla
ve özellikle özel korunma tedbirleriyle
desteklenmesi gereken çocuklarla doğrudan ilişkilidir.
Türkiye’de her ne kadar, ÇHS’ne
ve diğer uluslararası sözleşmelere uyum bağlamında bazı yasal düzenlemeler ve
kanun değişiklikleri yapılmışsa da yapılan bu değişikliklerin uygulanmasında
sıkıntılar yaşanmaktadır. Yasalar hala ÇHS’ne tam uyumlu değildir.
Bunun yanında iş dünyası
ve çocuk haklarıyla ilgili düzenlemeler tedarik zincirlerini de içeren yeni
uluslararası standartlara oldukça uzaktır.
Geniş ölçekli, katılımlı ve oldukça iddialı hazırlanan ve
2013-2017 yıllarını kapsayan ilk Ulusal Çocuk Hakları Strateji ve Eylem Planı
uygulaması ile ilgili çalışmaların yürütülmesinde ve izlenmesinde sorunlar
yaşanmaktadır. İki ay sonra yeni bir strateji ve eylem planı için hazırlık hala
yapılmamıştır. Kalkınma, Engelliler, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, Eğitimde
Şiddetin Sonlandırılması, İnsan Ticareti ile Mücadele, Çocuk İsçiliği gibi
eylem planları arasında çocuk hakları açısından eşgüdüm de görülmemektedir.
Kurumlar arası tüm eşgüdüm proje çalışmalarına rağmen çocuklara
sunulan hizmetlerde eşgüdüm sorunları yaşanmaktadır.
Çocuklar için kaynakların azami kullanımı konusunda
kamusal sosyal harcamalar yeterli kalmamaktadır.
Yasal, bütçesel, sosyal çalışmaların çocuklar üzerindeki
etkisinin düzenli verilerle analiz edilmemesi olası zararların önüne
geçilmesini engellemektedir.
Çocuk hakları konusundaki bilgi ve bilinilirlik artmakla
beraber çocukların istismardan korunması, engelli çocukların haklarına saygı, çocuğa
karşı şiddet, zorbalık, internette çocukların güçlendirilmesi gibi konularda geniş
kapsamlı kamusal bilgi kampanyaları yeterli değildir.
Bireysel Başvuruya İlişkin Sözleşmeye Ek İhtiyari
Protokol Türkiye tarafından 2013 yılında imzalanmış olmasına ve Bakanlar Kurulu
ve Cumhurbaşkanı tarafından onay için Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne
gönderilmiş olmasına rağmen hala onaylanmamıştır.
Sözleşme’nin eğitim,
ifade özgürlüğü, kendi kültürünü yaşama ve kendi dilini kullanma haklarını
içeren ve hali hazırda çekinceli olan 17, 29, ve 30 maddeleri ile ilgili pek
çok hukuki ve sosyal kazanım olmasına karşın, bu çekinceler hala kaldırılmamıştır.
Çocuğun tanımı (Madde 1)
Çocuğun işe girme yaşı ve
çalıştırılma yasağı 2003 yılında
yürürlüğe giren İş Kanunu (71. Madde) ile
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve ÇHS ile belirlenen uluslararası
standartlara uygun olarak düzenlenmiştir.
Evlilik yaşı ile ilgili
daha önceki ayrımcı yasal düzenleme 2002 yılında yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunu (24.
Madde) ile “erkek veya kadın on yedi yaşını doldurmadıkça evlenemez” ibaresiyle
iyileştirilmiştir.
Bu gelişmelerin yanı sıra
2002 yılında yürürlüğe giren Medeni
Kanun, 2005 yılında yürürlüğe giren Ceza Kanunu ve 2006 yılında yürürlüğe giren
Çocuk Koruma Kanunu ile çocuğun yaşı 18 olarak belirlenmiş ve
güçlendirilmiştir.
Tüm bu olumlu
gelişmelerin yanında, özellikle çocuk adalet sisteminde, çocukların
evlendirilmesi ve ergenlerin üreme sağlığı alanında uygulamada aksaklıklar
olduğuna tanık olunmaktadır.
Şemsiye Haklar ve Genel İlkeler (Madde 2, 3, 6,
12)
Genel ilkeler ile ilgili olarak
1995 yılından bu yana yasal ve politika düzeyinde
olumlu gelişmeler olmakla beraber Sözleşme’nin şemsiye hakları olarak da
bilinen ve belkemiğini oluşturan ayrım gözetmeme; çocuğun yüksek yararı,
yaşama, hayatta kalma, gelişme, ve
kendini ilgilendiren tüm yasal ve idari süreçlere katılma hakları
kapsamı bakımından, açık olarak Anayasa’da ve diğer yasalarda yeterince yer
almamaktadır.
Medeni haklar ve özgürlükler (Madde 7, 8, 13, 14,
15, 16, 17)
Çocukların dernek
kurmaları, ifade, din ve vicdan özgürlükleri gibi alanlarda kısıtlı hukuki iyileştirme
gerçekleşmiştir. Ancak uygulama konusunda sıkıntılar yaşanmaktadır.
Çocuğun en temel
haklarından biri olan “bir kimliğe sahip olma (nüfusa kayıt hakkı)’’nın yerine
getirilmesinde ilerleme kaydedilmesine rağmen yaklaşık %6 oranında çocuğun
nüfus kaydı bulunmadığı raporlanmaktadır.
Düşünce, din ve vicdan
özgürlüğü Türkiye’de yine anayasal bir güvence olmasına ve Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi kararlarına karşın zorunlu ilköğretimde “din kültürü ve ahlak
bilgisi” dersi zorunludur ve sadece tek bir dinin tek bir mezhebi ile ilgili
eğitim veren bir içeriğe sahiptir.
2004 yılında Dernekler Kanun’da
yapılan değişiklikler doğrultusunda on beş yaşını bitiren çocuklar yasal temsilcilerinin
yazılı izni ile çocuk dernekleri kurabilir veya
kurulmuş çocuk derneklerine üye olabilirler. On iki yaşını bitiren çocuklar ise
yasal temsilcilerinin izni ile çocuk derneklerine üye olabilirler ancak yönetim
ve denetim kurullarında görev alamazlar. Uygulamada çocuk dernekleri için
kolaylaştırıcı ve destekleyici çalışma yapılmadığından çocuklar açısından
kullanılmayan bir yasal düzenleme konumundadır.
Çocukların ifade
özgürlüğü konusunda ise ayrı çocuklar düşünülerek oluşturulmuş bir düzenleme
bulunmamaktadır. Kamusal alanlarda, eğitim ortamlarında, aile içinde ve
kurumlarda bu konuda yasada ve uygulamada eksikler bulunmaktadır. Sadece 2015
yılında 2000’in üzerinde çocuk gösterilere katılıp toplanma ve ifade özgürlüğü
hakkını kullandığı için emniyet birimlerince gözaltına alınmıştır. Bunun
yanında hakaret suçundan güvenlik birimlerine 1500’ün üzerinde çocuk gözaltına
alınmıştır.
Aile ortamı ve alternatif bakım (Madde 5, 9, 10, 11, 18.1
ve 2, 20, 21, 25 ve 27.4)
Son zamanlarda Türkiye; aile
yapısı, ekonomik sosyal ve kültürel yönlerden hızlı bir değişim
yaşamıştır. Son 20 yılda, kırsal nüfusun
yarısından çoğu çeşitli nedenlerle kentlere göç etmiştir.
Ailelerin değişen
ekonomik, kültürel ve sosyal şartlar karşısında direncini ve uyumunu
güçlendirecek hizmet ve programların geliştirilememiş olması, çocuklar üzerinde
olumsuz sonuçlara sebep olmaktadır.
Türkiye genelinde 15 milyon 70 bin ailenin 3 milyon 600 bini yoksulluk
sınırında yaşamaktadır.
Yoksul çocukların büyük bir çoğunluğu büyük şehirlerde ve
köylerde, ailelerinin sosyal güvencesi olmadan yaşamaktadır. Çocuk
yoksulluğunun önlenmesini sağlayacak sosyal güvenlikle ilgili yasa çalışmaları
henüz tamamlanmamıştır.
Ülkemizde çocuk yoksulluğu verileri incelendiğinde 16 yaş
altındaki nüfusun yoksulluk riski altındaki oranın %35’lerde olduğu
görülmektedir. Türkiye’de 2014-2018 yılları arasında gerçekleştirilen Kalkınma
Planı döneminde, aile, çocuk, kadın, çocuk eğitimi, yoksulluk, engelli
çocuklar, özel korunma önlemleri ile korunması gereken çocuklar, çocuğun yasal
korunması, çalışan çocuklar ve çocuk hakları eğitimlerinin yaygınlaştırılması
konularında amaçlanan hedeflerin gerisinde kalmıştır.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı (ASPB) 2015
verilerine göre sadece ASPB kurumlarında 12000’den fazla çocuk, çoğunlukla
maddi nedenlerden ve/veya şiddetten dolayı yatılı kurum bakım hizmeti
almaktadır. Kurumlarda şiddetin önlenmesi
çalışmaları konusunda ilerlemeler olmasına rağmen her yıl 900’e yakın çocuk bu
kurumlardan kaçmaktadır, kurumlarda şiddet ve bazı intihar vakaları görülmüştür.
Çocuğa karşı şiddet (Madde 19, 24.3, 28.2, 34,
37(a) ve 39)
Türkiye’de hükümetler
çocuğa karşı şiddeti ortadan kaldırmak için uluslararası ve ulusal ortamda
kararlı olduklarını özellikle Avrupa Konseyi’nin Avrupa çapında yürüttüğü
“çocuğa karşı şiddete son” kampanyasına destek verdiklerini belirterek
göstermektedirler.
Ancak bu destek hala hayata
geçirilmemiştir. Türkiye’de bedensel cezalandırma TCK 232/2 uyarınca hala
yasaldır.
Son dört yıldır hazırlık
çalışmaları yapılan Çocuğa Karşı Şiddetin Önlenmesi Ulusal Strateji ve Eylem
Planı hala kabul edilip yayınlanmamıştır.
Çocuğa karşı şiddet
araştırmaları ve Türkiye Kadına Karşı Şiddet araştırması verileri çocuğa karşı
şiddetin her ortamda yaygın olduğunu ortaya koymuştur. Son bilgiler çocukların
%73ünün son 12 ay içinde şiddetin bir türüne en az bir defa yaşadığını
söylemektedir.
Adli sicil istatistikleri
her yıl 15.000’in üstünde davanın çocuğa cinsel suçları içerdiğini
göstermektedir. TÜİK evlilik rakamlarına göre ise her 5 evlilikten biri çocuk
evlilikleridir. 15 yaşına gelmeden her 10 kız çocuğundan biri cinsel şiddet
mağduru olmaktadır.
Her yıl 17.000 civarında
çocuk çeşitli sebeplerden kaybolmaktadır.
Temel sağlık ve refah (Madde 18, 23, 24, 26, 27)
Son 15 yılda çocuk
sağlığı konusunda Türkiye’de geliştirilen program ve hizmetlere karşın, 2016 yılı
itibari ile Türkiye, anne ve çocuk sağlığı geliştirme uygulamalarında ve
güvenli annelik ve yenidoğan sağlığı konularında dünya ortalamalarına yaklaşmaktadır.
Buna rağmen, sağlık
hizmetlerine adil erişimde hala sorunlar yaşanmaktadır. Acil hizmetlerinin
alımında yaşanan çocuk ölümleriyle ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin
Türkiye kararları bulunmaktadır.
Eğitim, boş zaman ve kültürel etkinlikler (Madde
28, 29, 31)
Zorunlu eğitimde bölgesel
farklılıkların azaltılması ve kız çocuklarının okula kayıt ve devamını
arttırılmasına yönelik pek çok adım atılmıştır. Yine de hala eğitimde bölgesel
farklılıklar, şiddet ve cinsiyet eşitliği konusunda atılması gereken adımlar
olduğu bilinmektedir.
Çocuk sağlığını korumanın
ilk adımlarından biri çocuğa onun anlayabileceği, ulaşabileceği, güncel bilgi
sağlamaktır. Bu bağlamda, okul sağlığı ve sağlık eğitimi ile ilgili olarak
milyonlarca çocuğun sağlığını etkileyen bir sağlık eğitimi boşluğu bulunduğu
söylenebilir.
Son araştırma bulguları
eğitim ortamlarının fiziksel yetersizlikleri olduğunu, okullarda kazaların
çocukların sağlığını ve hayatını olumsuz etkileyecek düzeyde olduğunu, akran
zorbalığının önlenemediğini, çocukların kendilerini güvende hissetmediklerini
ortaya koymaktadır.
Çocukların kendilerine
ait zaman ve oyun hakkı konusunda çocukların katılımıyla ve çocukların
güvenliği sağlanacak şekilde çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.
Özel koruma önlemleri (Madde 22, 30, 32, 33, 34,
35, 37, 38, 39, 40)
ILO ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı 2012 Çocuk İşgücü Anketi’ne göre, Türkiye’de bir milyona
yakın çocuk çalışmaktadır, bunların 300bini 6-14 yaş arasında ve yasalara göre
çalıştırılması gereken çocuklardan oluşmaktadır.
Çalışan çocukların büyük
bir çoğunluğu iş güvenliği ve sendikal hakları olmadan çalışmaktadır. Bu da bir
suç olan çocuk emeğinin sömürüsünün gerçekleştiği anlamına gelmektedir. Bu
konuda sosyal politikalara ve yoksulluğu önleyici programlar yanında çocuğun emeğinin
korunması çalışmalarının yapılmasını da gerektirmektedir.
Kanunlara göre, suç işlediği ispat edilen çocuklar,
özellikle de 15 yaşın üzerindeki çocuklar için hala ceza dışında fazla bir
seçenek bulunmamaktadır.
Genel anlamda Çocuk Koruma Kanunu, çocukların korunmasını
sağlayan bir yasa olmak yerine ceza kontrol sistemi uygulaması olarak çocuklar
için düşünülen iyileşmeyi sağlayamamıştır.
Türkiye’de çocuklar halen Çocuk Mahkemeleri yerine Ağır
Ceza Mahkemelerinde yargılanabilmektedir. Yargılama sürecince çocukların
bulunduğu kurumların fiziki ve sosyal şartları iyileştirilememiştir. Kısaca
hala çocuklara özgü bir adalet sistemi gelişimini tamamlayamamıştır.
Suriye’deki iç savaş ve diğer bölgelerden çatışma ve
şiddet nedeniyle Türkiye’ye sığınan çocuk sayısı iki milyona yakındır.
Bunların yanında ülke içinde zorunlu yerinden edilmeler
tekrar yaşanmaya başlanmıştır.
Silahlı çatışma ve şiddetin çocuklar üzerine yıkıcı
etkisini azaltacak travma bakımı çalışmalarına ve sosyal koruma ve uyum
programlarına hızlıca ağırlık verilmesi gerekmektedir.
20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü
20 Kasım 1989’da Çocuk Haklarına dair
Sözleşme’nin (ÇHS ya da Sözleşme) Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda
kabulünün yıldönümü her yıl Dünya Çocuk Hakları Günü olarak kutlanmaktadır.
Sözleşme, insan hakları açısından bir dönüm noktasını işaret eder:
- Hakların
bütünselliği ile ilgili uluslararası toplumdaki ideolojik kutuplaşmayı
sonlandırarak İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’den buyana ilk kez medeni ve siyasi haklar ile ekonomik sosyal ve
kültürel hakları tek bir yasal belgede toplar.
- Çocukları
pasif birer hizmet alıcı, yardım ve sadaka verilen güçsüz canlılar olarak
görülmemesi gerektiğini, hakları olan çevrelerindeki gelişmeleri etkileyen
aktif birer birey olarak tanımlar.
- Fiziksel,
bilişsel, ruhsal ve sosyal açıdan gelişimlerinin devam ettiği gerçeğini vurgulayarak
çocukların insan haklarının olduğunu ve gelişimlerinin desteklenmesi ve
korunması gerekliliğini belirtir.
Sözleşme, Türkiye’nin de içinde bulunduğu 196
ülke tarafından kabul edilmiştir. Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair
Sözleşme’ye göre devletler aldıkları tüm kararlarda tek tek çocukların yüksek
yararını gözetmelidir, çocuklara ve çocuklar arasında ayrım yapmamalıdır,
çocukların yaşam, hayatta kalma ve gelişme haklarını korumalı ve kendilerini
ilgilendiren her kararda çocukları dinlemeli, görüşlerine önem vermeli ve
katılımlarını sağlamalıdır.
Sözleşmede yer alan maddelerden bazılarının
içerikleri şunlardır:
- Hiç bir çocuk ırk, renk,
cinsiyet, dil, din, siyasal inanç nedeniyle ayrı tutulamaz.
- Her çocuk korunacak ve
özel bakım görecektir. Çocuğun iyi koşullar altında, zihnen, ruhen ve bedenen
gelişmesi sağlanacaktır. Buna ilişkin düzenlemeler yasalarla güvence altına
alınacaktır. Bu amaçla hazırlanacak yasalarda çocuk yararına olacak durumlar
göz önünde tutulacaktır.
- Her çocuk doğduğu andan
başlayarak isme ve yurttaşlığa hak kazanmalıdır.
- Çocuk, sosyal güvenlikten
yararlanmalıdır. Sağlıklı büyüyüp gelişmesi için gereken her çaba
gösterilmelidir.
- Engelli çocuklar için
özel bakım ve eğitim uygulanmalıdır.
- İlkokul eğitimi parasız
ve zorunlu olarak çocuğa sağlanmalıdır. Çocuklar genel bilgilerini arttıracak,
yeteneklerini geliştirecek toplumsal sorumluluklar yüklenecek biçimde
eğitilmelidir.
- Çocuğun eğitiminden
sorumlu kişiler eğitime, öğretime ayrı bir özen göstermelidir. Çocuk; bir tür
eğitim olan oyun oynamak ve dinlenmek olanaklarına sahip olmalıdır. Yöneticiler
çocuklara bunları sağlamalıdır.
- Sosyal yardım ve korunma
konusunda çocuk ilk düşünülen olmalıdır.
- Çocuk her tür kötülük ve
sömürüden korunmalıdır.
Yararlanılan kaynaklar:
- BM Çocuk Hakları Komitesi Sonuç Gözlemleri, 2001, 2006, 2009,
2012
- Çocuk Hakları Raporlama İnsiyatifi, Çocuk Hakları STÖ Raporu,
2012
- UÇM Çocuk Danışma Grubu, Çocuk Hakları Çocuk Raporu, 2012
- UÇM Çocuğa Cinsel Şiddet Politika Belgesi 2016
- ERG Eğitim İzleme Raporu 2015-16
- TÜİK Nüfus ve Kalkınma Göstergeleri, 2016
- Türkiye XIV. Beş Yıllık
Kalkınma Planı (2014-2018), Kalkınma Bakanlığı
- OECD Health Data 2016
- TÜİK, 2012 Çocuk İsgücü Anketi
- Adrese Dayalı Nüfus Sayımı, TÜİK 2016
- Adli Sicil İstatistikleri 2015
- UNICEF Çocukların Durumu Raporu, 2016
- Hümanist Büro Aileiçi Şiddet Araştırması, 2014